Adama otuzunda baba lazım kardeşim… üçünde, beşinde ancak karnını doyurup, hoplatıp zıplatandır seni. Aklın birşeyi kesmezken yanında olmasından mutlu olursun en fazla, birazdan yine beni eğlendirir mi yada gezmeye götürür mü diye.
Adama otuzunda baba lazım kardeşim… onunda, onbeşinde harçlığının kaynağı görürsün, süper kahramanındır, en güçlüdür, hep güçlüdür.
Adama otuzunda baba lazım kardeşim… yirminde askere gönderenindir, ardından bir damla yaş dökenindir, yolunu gözleyenendir, eksiltip yanında ciğerini götürdüğündür.
Adama otuzunda baba lazım kardeşim… Yirmibeşinde mezuniyetinde gurur duyanındır, evlendirip mürvetine erendir, düğününde iki satır kalkıp oynayanındır…
Bir gerçekten başka birşeymiş gibi gelir, oracıkta öylece durur. Ne zaman ihtiyaç duysan ayaktadır. Yorulmaz, bıkmaz, usanmaz. Hayatının içindedir ama görünmez. Muhtaç olduğunda ihtiyacını gidermenin en büyük vesilesidir. Aranızdaki ilişki çoğu kez tek yönlüdür. O verir sen alırsın. O getirir sen yersin. O yapar sen bozarsın. Seversin, mutlak bir sevgi ile seversin. Samimiyetinin şüphe götürmeyeceği şekilde seversin. Ne kadar sevsen yetmez bilirsin, için çağlar ama fazlası his dünyasında tanımlanmamıştır sende tanımlandığı kadar seversin. Verebileceğin çoğu kez en fazla budur.
Ama adama otuzunda baba lazım kardeşim… artık başkasındır. Evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuşsundur. Artık daha çok benzersiniz birbirinize. Futbolsa artık senin de onbeş yıllık mazin vardır, öncesi zaten konuşulmaz. Ev geçindirme derdi ise sen de ev geçindirmeye çalışıyorsundur. Politika ise senin de oyun vardır, görüşün vardır. Artık konuşulacak çok daha fazla şey vardır. Artık karşısına geçip oturduğun adam, sandalyesinden bakınca çocuğundan biraz daha fazlasını görmektedir. En azından bunu yapabilme şansın vardır.
Adama otuzunda baba lazımdır kardeşimdir. Vakit gelir geçer acımasızdır, seni bir çırpıda otuzuna taşımıştır. Vakit geçmiştir acılar küllenmiştir. Gidenin ardından bakmak daha kolaydır, hatırlamak artık başka birşey olmuştur. Banyolara gizlenip salya sümüğe karışan gözyaşları çok daha az dökülür artık. Acı, yerini hasrete bırakmıştır ki bunu onlarca yıldır sevdiğini görmemiş olmayan anlamaz. Bir kerecik görüşmeye bir yılını, on yılını, yeri gelince ömrünü vermeye razı olan kimdir bunu izah edemezsin bu acıyı bilmeyene.
Sarılacak birşey aramak ile sarılacak birşeye muhtaç olmak arasındaki farkı bilen kimdir bunu izah edemezsin bu acıyı bilmeyene. Sarılmaktan, sarmaktan, iki çift kelam etmekten vazgeçip bir bakışa muhtaç olan kimdir bunu izah edemezsin bu acıyı bilmeyene. Tilki uykusundan uykularının en derinine geçip, gerçeklikle olan farkın ayırdına varılamayacak uykularda görülen rüyalarda birlikte olmayı arzu eden kimdir? Bunu izah edemezsin bu acıyı bilmeyene. Umut etmeyi artık bırakmış olanın kim olduğu izah edebilir misin bu acıyı bilmeyene.
Adama baba otuzunda lazımdır kardeşim. Geçip babasının karşısına “işte ben, oğlun, sana baba diyen, emek verdiğin, hastalandığı zaman ciğerinin yandığı, bir damla gözyaşına dünyayı yakmaya göze aldığın, imkansız istense senden ‘yapılmaz’ demeyi düşünmeden kendini parçalayacağın, canından can, kanından kan kattığın, sarılıp uyuduğun, dönüp baktığında güç alacağın, senin yanında seninle ailesi için ter dökeceğini hayal ettiğin, özenip kıyafetler giydirdiğin, açken karnını tok tuttuğun, sırtında sadece bir kat elbise varken bayramlarda boynunu bükük bırakmadığın, hep ve en önce kendinden hep daha önce düşündüğün, rahat etsin diye rahatını kaçırdığın, oğlun olan ben! karşına geçtim ve oturuyorum. Senin derdini paylaşabilirim artık, seni daha iyi anlayabilirim artık, ben de babayım; şimdi ateşi çıkan oğlunun başında beklerken bir damla gözyaşı dökmenin ne demek olduğunu, göz yaşının yerini hemen sorumluluğun gerektirdiğine bırakmak zorunda olduğunu bilenim. Baba ne demektir artık anlıyorum, neden hep bir adım geride durduğunu, sevinçte de üzüntüde de neden ölçülü olduğunu artık kavrıyorum. Yapmak istediğin ile yapılması gereken arasındaki çizginin insanın canını nasıl yaktığını artık bende tenimde duyabiliyorum.” Demek isterdim.
Yerimden kalkıp sıkıca sarılıp sonra yerime oturmadan bir kez daha ve çok dikkatlice bakıp ”ben, şimdi çocuğu olan ve çocuğunun kendisine baba dediği ben, sana bir kez daha ve tam olarak ne kast ettiğimi bilerek baba diyorum, baba” demek isterdim.
Adama otuzunda baba lazım kardeşim. Ben öyle sandım ki sen öldüğünde sadece sen eksileceksin hayatımdan. Bunun bana nelere mal olacağını hiç kavrayamamıştım. Ben sadece bir yanımın eksik kalacağını sanmıştım. Zaman demişlerdi, her derde deva olan zamandır. Zaman, ben dertsizken geçtiğinden daha farklı geçmedi ama bana acımı unutturdu. Öyle söylemişlerdi, öyle oldu… sanmıştım ama öyle olmadı.
O acının şekli değişti, başka birşey oldu ve karşıma dikildi. Şimdi ben o karşıma dikilen şeye bakıyorum ve diyorum ki; sen bir vakitler babamın acısı idin. Sen geldiğinde senden nefret ettiğim kadar hayatımdaki başka hiçbirşeyden nefret etmemiştim. Sen geldiğinde babam gitmişti. Oysa ki ben sana karşı koyabilmek için güç alacak birşeye muhtaçtım. O şey illa ki babam idi ama sen babam gidince geldin. Beni gafil avladın. Sen çokça hain olansın, sen beni yumuşak karnımdan vuransın. Sen, ben gibi birisini böyle bir yerinden yakalayan ve acıtan, bunu yapmaktan elem duymayansın.
Ben, sana bendeki pekçok şeyi hatta herşeyi vermeye razı idim. Bunu sana teklif etmedim çünkü sen o hainsin ki ben sana kendimi sunsa idim defolup gitmeyecektin. Babamın karşısına dikilecektin. Babamın karşısına geçip onu incitecektin, hoyratça onun canını yakacatın. O ise benim gibi değil, ne pahasına olursa olsun sana zarar vermek isteyecekti, kazanan sen olma diye O kaybeden olmayı seçecekti. Ben, sen kazanma diye kendimden geçmedi isem bunun nedeni, babamın beni sevdiği kadar benim babamı sevmemem değil, herkesin acıyla savaşı farklı olduğundandır.
2007