umitkaraduman tarafından yazılmış tüm yazılar

Hergün bir resim yapar insan

Sabah uyanman, boş bir tuvali eline almandır…
Kalkman ve güne başlaman, tuvali şövaleye yerleştirmendir…
Gün yenidir ama dün eskimemiştir henüz, sen ise heybende dünden kalan bir mirasla başlarsın güne…
ve o mirasın sabah uyandığında zihninde / gönlünde bıraktığı tat, paletinde bulduğun yağlı boyaların rengidir…

O renklerle başlayabilirsin güne, paletindeki renkler bellidir…
Bazen miras kötüdür, kırmızıya siyah eklersin rengin bordo olur, tersinden kalmış der seni gören…
Bazen miras iyidir, kırmızıya beyaz eklersin rengin pembe olur, hayat sana güzel derler…
Ya da her sabah paletini yıkabilecek ve temiz bir başlangıç yapacak kudretin vardır; sarı, mavi, kırmızı, siyah ve beyaz hep paletindedir ve rengini sen seçersin…

Tuvale gereceğin bez yapacağın resmin görüntüsü de etkiler ve sen bazen tuvaline çok da uygun olmayan bir bez germek zorunda kalabilirsin, o zaman sana vah ederler…
bezi toz çekecek, resmi kötü olacak derler..
Bezi çektikten sonra resme hazırlaman gerekir ve sen bir kat, iki kat bazen üç kat astar vurursun bezine…
Güzel bir tuval, iyi bir bez, düzgün çekilmiş astar… varsa nimettir yoksa zillettir…
İmkan var da seçemiyorsan beceriksizliktir… imkan yok da hallediyorsan meziyettir…

Sonra…
Sonrası nasiptir…
En güzel şekilde hazırlanmış tuvale, tüm renklere ayrı ayrı sahipken, bir rezalet de resmedebilirsin…
En kısıtlı imkanlarla bir şahaser de…

Madem ki nasiptir, neden resmetmek önemlidir?
Neden sonuç değerlendirilmelidir?
Niçin sorumluluk altına girilmelidir?
Evet, öyledir…nasip olanı resmetmişsindir…
ama nasibini niyetinle sen tayin etmişsindir….

Şimdi yaptığın resme dön ve bir bak;
Herkesin görmesini istediğin bir eserin mi var?
Herkesten gizlemek isteyeceğin bir cesedin mi?

“Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” / Bakara Suresi – 138. Ayet

saçları ağarmış ağaç

hiç ama daha önce hiç görmemiştim, saçları ağarmış bir ağaç…
bahar gelir yeşerirsin, sona erer sararırsın, filiz verirsin, yaprak dökersin ama saç ağartmak da nedir? diye sordum…
ne daha önce saçları ağarmış ağaç görmüştüm, ne de bir ağaça soru sormuştum…
köklerim dedi…
beni hayata daha güçlü bağlayan köklerim…
yayılan, dağılan, beslenmek için uzak menzillere ulaşan köklerim… dedi.
ne daha önce saçları ağarmış ağaç görmüştüm, ne bir ağaca soru sormuştum, ne de bir ağaç bana cevap vermişti…
ben sana saçlarındaki akı sordum, sen bana köklerim diyorsun, dedim.
artık bir ağaca daha evvelden soru sormuş bir kimse idim…
evet dedi, seçlarım ağırdı, ama o saçları ağırtan köklerimin uzandığı yerlerde gördüğüm acılardır, dedi.
bir ağaç ilk kez cevap vermiyordu bana.

mücadele

bir “varlık mücadelesi” olsa idi maksadım, varlığımın anlaşılması için yok olmaya gayret ederdim…
“yokluk davası” olsa idi davam, yokluğumun fark edilmesi için önce var olmaya çabalardım…

-gitmesen olmaz mı? dedi
-gitmezsem olamam, dedim…
-ne demek istedin? dedi
-orada kendim olurum, burada ancak başka birşey olarak kalabilirim, dedim
-gidip kendini mi bulacaksın? dedi
-burada başkasında mı kaybolayım? dedim

-Saçmalama, dedi
-Ye ne yapayım? dedim
-Düşün biraz, dedi
-Düş’lüyorum o da olur mu? dedim
-İşin gücün zevzeklik, dedi
-Alametifarikamdır, dedim
-Hiç ciddi olamaz mısın? dedi
-Senden sıra gelmiyor ki, dedim..

Bir şiir olsam

Bir şiir olsam, anlaşılmak için çabalanan
Bir şiir olsam, noktası virgülü hesaplı
Bir şiir olsam, hece hece düşünülmüş
Bir şiiir olsam, okundukça duygulanılan
Bir şiir olsam, sana yazılsam
Ya da en azından beni şiir gibi okusan…