Bu çok az oluyordu, ya biraz önüme ya da biraz arkama bakıyordu. Azda olsa gerçekleşen bu durumu yaşadığınızda O’nun bakışlarının odağında olmak zordu. Saçtığı ışığı mercek gibi bir noktada toplayan gözleri beni eritiveriyordu, bir topak “kar”mışım gibi. Ne aniden sağıma soluma dönebiliyordum, ne de aniden durup, yürüyebiliyordum. Her şeye O’ndan yayılan sükûnet sirayet etmişti. Ruhum ihtiyaç duyduğu, daha da ötesinde özlemini yaşadığı dinginliğe koşuyordu O’nda.
Ama bu koşuş bile telaşsız ve ağır hareketlerle idi. Öyle hafifti ki O, toprağa basmıyordu, elimi uzatsam ve havayı kımıldatsam titreyecek ve bir ahenk gibi havada eriyecek sanıyordum. Artık emindim ve bu sefer “bulduğumu sanmaktansa umduğumu aramaktaydım” ve işte aradığım yanımda idi. Karşımda demedim çünkü herhangi bir durumda ve herhangi bir safhasında hayatımın O’nun karşısında olabileceğimi düşünmüyordum…