terlik…

yağmurlu bir gece – küçük kız
ve gecenin sessizliğini, düşen yıldırımın işaretçisi olan gök gürültüsü bozduğunda, uykuya dalmak üzere olan küçük kız, az önce gördüğü ve her yeri aydınlatan ışığın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. duyduğu ses ile yatağından fırladı, sıcacık ayakları terliklerini aramadı… döşemenin soğukluğu bu kez içini ürpertmedi yada koridorun karanlığı O’nu korkutmadı… nerede ise bileklerine kadar uzanan geceliğinin altından görünen adımları, büyük bir telaş içindeydiler… ayakları küçük, adımları küçük, koridor ise uzun idi… anne-babasının yatak odasının kapısına geldiğinde durdu… tam kapının önünde idi… nerede ise burnuna değecek idi kapı… heyecandan inip kalkan göğsü nerede ise kapıya değiyordu… göğsü ileride kafası ise geride idi. içeri gir! komutu kalbinden geliyordu ve kalbi kapıya doğru sürekli hamle ediyor gibiydi… aklında ise daha geçenlerde “kocaman kız oldun artık sen! haydi kendi yatağına!” diye bağıran üvey babasının sesindeki sert ton çınlıyordu…
küçük kız durdu… durdu… durdu… artık göğsü heyecan ile inip kalkmıyordu… artık kalbinde heyecandan daha başka bir şey yer etmişti… boğazında bir yumru ile kapıda durdu ama ağlamadı… geri döndü ve yatağına doğru gitmeye hazırlandı… durdu… adımını atması için bir komut gerekiyordu sanki… öne doğru eğilmişti başı. boğazındaki yumru dayanılmaz bir hale geldi. bir damla gözyaşı geldi göz pınarlarından ve öne eğilmiş başından döşemeye, tam ayaklarının önüne düştü… komut gelmişti, küçük kız yürümeye başladı…
yatağından kalkan küçük kız yatağına geri dönmedi… yatağa dönen ve sıyırdığı yorganın altına giren kız aynı kız olsa da o artık küçük bir kız değildi…
bir geceden bir sabaha büyünmez! büyümek uzunca bir zamanda yavaş yavaş olur! sananlar bu kez yanıldı…
ayne gece – anne
gözlerinden akan uykuya direnip, sürekli camdan bulutlara doğru bakan kadın, gecenin sessizliğinin bozulacağını tahmin ediyordu. yuvasındaki aç yavrularını doyurmak için az sonra saldıracağı avını yakalamaya muhtaç olduğunu bilen bir yabani kedi gibi tetikte idi. yıldırım düşer düşmez yatağından kalkmalı ve su içmek bahanesi ile kızının odasının karşısındaki mutfakta olmalı idi. küçük kızı eğer gök gürültüsünden uyanırsa onu kollarına alabilmenin yolunun yatağına çağırmak olmadığını çok iyi biliyordu. bekledi… bulutları izledi… bulutların şekillerine bakıp geçmişteki güzel günleri gitti, hayallere daldı… farkında değildi ama artık gözleri kapanmıştı… tam o esnada gök gürültüsü ile gözlerini açtı! yanında yatan kocası ise bir yanından öte yanına dönüyordu. kadın kımıldayamadı ve hemen “Allah’ım ne olur uyanmasın” diye duaya başladı. çünkü en iyi O biliyordu kızının korkularını… hemen içeriye kulak kabarttı…kızının hiç ayağından çıkarmadığı terliklerinin sesi gelmedi… biraz rahatlamıştı… tekrar ve ancak bir annenin duyabileceği şekilde dinledi… küçük ve hızlı adımlar odaya yaklaşıyordu… kapının altından süzülen ışıklara baktı ve iki küçük ayak gördü… duruyorlardı… küçük kızı ağlıyor muydu? endişesinin arttığı her an olağanüstü bir şekilde duyuları daha da keskinleşiyordu… artık küçük kızın göğsünün inip çıkmasına sebep olan o solukları duyabiliyordu… çaresizdi… bekledi… geçenlerde yaşanan sahneyi hatırladı… yatağını paylaştığı adamın, üvey kızının şımarıkça bulduğu bu korkusunu yenebilmesi için tek yolun odaya almamak olduğunu anlattığı o konuşma zihninde yankılanıyordu… “ama sen böyle yaparsan, asla ve asla yenemez korkusunu!…” bu korkunun sebebini adam bilmiyordu… hayır anlamıyordu… anlatamıyordu kadın… ve susuyordu… kapıya kulak kesilmiş bir şekilde bekledi… kızının nefesi git gide düzene giriyordu… hıçkırık sesi ise gelmiyordu… gözü kapının altından süzülen ışıkta, kulakları kızının her bir hareketinde donakalmış bir şekilde bekledi… sonra kızının geri döndüğünü gördü… ama gitmiyordu hala bekliyordu… durdu… durdu.. kadın nerede ise baygın bir halde başını yatağın yan tarafından aşağıya doğru eğmişti . ve bir damla gözyaşı döktü döşemenin üzerine kadın… kadının gözyaşı ile kızı odasına doğru yürümeye başlamıştı…

2 yıl önce… – baba ve terlik
7-8 yaşlarında bir kız çocuğu babasının elinden tutmuş rengarenk vitrinlere bakıyordu… annesinin elini bıraksa da asla babasının elini bırakmıyordu. babasını sadece sevmiyordu. O’na öyle bir bağ ile bağlı idi ki bu bağın kopması imkansız idi. babası kızının gözlerinin içine bakıyordu, O’na bir hediye almak istiyordu ve kızının ne isteyeceğini anlamaya çalışıyordu. küçük kız rengarenk terliklerin olduğu o vitrinde takılıp kaldı. kafasını babasına çevirdiğinde, hayatı boyunca hiç unutamayacağı, ne zaman “baba” dese gözünün önünde beliriverecek olan, o müthiş gülümseme ile karşılaştı. konuşmalarına gerek yoktu. içeri girdiler… küçük kız terliği gösterdi… satıcı uygun numarayı çıkardı.. küçük kız denedi… babası parayı ödedi… güzel bir kutuya konulan terliklerini aldı ve sevinçle babasına sarıldı… terliklerinin kutusu koltuğunun altında babasına sarıldı… babasına sarıldığında koltuğunun altında bu terlikler vardı… eve dönmek üzere arabalarına bindiler… hava yağmurlu idi… babası arabayı kullanıyor annesi önde, küçük kız ise arkada emniyet kemerini bağlamış oturuyordu, terlikleri kucağında idi… gözleri kapanmak üzere iken önce çok keskin bir ışık gördü hemen peşi sıra çok büyük bir ses çıktı ve gözlerini kapadı… yıldırım düşmüş, gök gürlemişti ve uyandığında ise yanında babası yoktu artık… hastanede önce babasını istedi… tekrar babasını istedi… yine babasını istedi… sonra konuşmadı… konuştuğunda ise ilk olarak terliklerini istedi…

2 yıl önce – trafik polisi
bu araç normal şekilde seyir ederken, karşı şeritten gelen alkollü sürücü kontrolünü yitirdiği için uzun farları yanık bir şekilde bu araca tam sürücünün hizasından çarpmış. anne ve küçük kız aracın sağında olduğu için daha az hasar almışlar. sürücü ise ölmüş.

2 yıl önce – doktor
küçük kız fiziken sağlıklı. kaza esnasındaki diğer aracın ışığını yıldırım, çarpma sesini ise gök gürültüsü ile eşleştirmiş… ve tabi şu terlikler… büyüyene kadar bunlar O’nda takıntı olacaktır…
ümit karaduman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir